Yozgat Ses Haber

Zamana Karşı

Gelecekte paranın yerini zaman alsaydı ne olurdu?

İşte bu sorunun cevabı 2012 yapımı bu filmde.

Yakın bir gelecekte genetik alanındaki gelişmeler sayesinde insanların yaşlanması 25 yaşında durdurulur ve insanlar eğer yeterli zamanları olursa teorik olarak sonsuza kadar yaşayabilirler. Evet, yeterli para demedim, yeterli zaman. Çünkü bu gelecekte paranın yerini zaman alıyor.

Filmin başrolündeki Will Salas (Justin Timberlake), annesi Rachel Salas (Olivia Wilde) ile birlikte şehrin dış mahallelerinden birinde yaşamakta ve zaman kazanmak için diğer herkes gibi çalışmaktadır. Bir gün Will Salas’ın sistemle başı derde girer ve bu düzeni yıkmak için savaşmaya başlar.

Özgün konusu ile geleceğin dünyasına farklı bir bakış sunan In Time’da paranın yerini zamanın almış olması insanların tüm hayatını belirleyen bir etken. Doğduğunuz andan 25 yaşına gelene kadar yaşlanıyorsunuz ancak 25 yaşınızdan itibaren zamanınıza 1 yıl ekleniyor ve yaşlanmanız duruyor. Daha doğduğunuz andan itibaren kolunuzda olan bir zaman sayacı ile ne kadar zamanınız olduğunu görebiliyorsunuz. Bu sayaç 25 yaşına girdiğinizde çalışmaya başlıyor. Zamanınız bittiğinde ise yaşlanmaya başlamıyorsunuz, kolunuzdaki sayaç sıfırlanıyor ve anında ölüyorsunuz.

Zenginler bu düzen içerisinde zamanı kolayca satın alarak sonsuza kadar yaşayabilir ancak fakir ve güçsüz olanlar ise bir ay, bir hafta, hatta bir gün daha yaşabilmek için var gücüyle çalışıyor, zaman dileniyor veya çalıyor.

Günlük hayatın içerisinde her şey zamanla ödeniyor. Örneğin bir fincan kahve içecekseniz 3 dakika vermeniz gerekiyor. Tabi bir gün sonra aynı kahve için 4 dakika vermeniz gerekebilir, çünkü enflasyon sürekli artıyor. İlginçtir ama siz bu artışa itiraz ettiğinizde, sırada bekleyen diğerleri “hey zamanımızı alıyorsun” diyebilir ve buna karşılık söyleyeceğiniz pek bir şey olmaz. Bu artış zenginlere yarıyor çünkü zamanı tükenenlerin yaşayamadıkları yıllar da başkalarının hayatlarına ekleniyor.

Zaman birikimi, sistemi kontrol eden bir merkezden takip edilebiliyor, hatta bankalarda aynı para gibi muhafaza edilebiliyor. İnsanlar eğer zamanları kalmazsa bankalardan faizle zaman borç alabiliyorlar. Yardım kuruluşlarındaki gönüllüler, zamanı çok az olanlara zaman verebiliyorlar. Zenginler şehrin merkezinde, bariyerlerle sınırlandırılmış şekilde güven içinde yaşarken, bu bariyerlerin dışında kalanlar ise günlük zaman mücadelesi ile karşı karşıya. Sistem bu haliyle bugünkü kapitalist düzenin bir başka şeklini gösteriyor bize. Güçlü olanlar sonuza dek hayatta kalırken, güçsüz olanlar ölüyor.

Sahip olduğunuz her şeyi kolunuzda taşımanızın da getirdiği riskler var bu düzende. Örneğin birileri zamanınızı zorla gasp edebilir. Bu da zaman hırsızlığını popüler bir suç haline getiriyor. Yani anlayacağınız zamanınız çoksa ve güvenli bir yerde değilseniz (şehir merkezi), o zaman başınız derde girebilir.

Yaşlanmanın 25 yaşında durması ise aynı yaşta olmayıp da aynı yaşta görünen insanlar arasında bazı sosyal sorunlara sebep olabilir. Bunu filmde çok fazla işlememişler. Sadece yan yana duran üç bayandan hangisi annesi, hangisi karısı, hangisi kızı diye ayırt edemiyor olduğunuz bir adama nasıl hitap edeceğinizin sıkıntısı gösterilmiş. Aynı zamanda birisinin kendi ebeveynleri ile aynı yaşta görünmesinin getireceği sıkıntılar da olabilir. Ancak filmde Will Salas, annesi ile aynı yaşta görünmesine rağmen böyle bir zorluk yaşıyor gibi görünmüyor.

Zamanları günlük olarak yüklenen zaman muhafızları ise sarsılmaz bir inançla sistemin savunuculuğunu yapıyorlar. Onların amacısızlığa varan bu uygulamaları da bugünün sistemine bir gönderme olmuş. Will Salas’ın film boyunca bu zaman muhafızlarından biri ile başı dertte. Bu da filmin aksiyon kazanması için eklenmiş bir “olmazsa olmaz” ayrıntı olarak karşımıza çıkıyor.

Filmin yönetmeni Andrew Niccol’ün, Gattaca’nın da yönetmeni olduğunu duyduğumda pek şaşırmadım. Zira mekan ve obje seçimi bana Gattaca’yı çağrıştırmıştı. İzlememiş olanlar için hatırlatalım, 1997 yapımı Gattaca’da yine genetğin ilerlemesi sayesinde kusursuz insanlar meydana getirilmesi ve normal yoldan doğan insanların ikinci sınıfa düşmesinin getirdiği mücadele konu ediliyordu. Yani benzerlik sadece görsel konseptte değil, senaryoda da kendini gösteriyor.

Filmdeki herkes 25 yaşında gibi görünmüyor. Bu detayı fark ediyorsunuz ancak rahatsız edici düzeyde olmadığı için fazla umursamıyorsunuz. 60’lardan kalma otomobiller de yine yönetmenin tarzına uygun şekilde filme eklenmiş. Sokaklarda yepyeni geleceğin konpset otomobilleri yerine geçmişten modifiye edilmiş araçlar.

Peki bir insanın gerçekten çok zamanı olsaydı ve gereğinden fazla yaşadığını düşünseydi ne olurdu? Gerçekten de insanlar sonsuza kadar yaşamak ister miydi? Sunumu her ne kadar zayıf olsa da filmde buna da yer verilmiş.

Oyunculuk, kurgu, mekanlar ve objeler açısından zayıflıkları olsa da, özgün konusu ile bunları unutturan In Time, sadece bilimkurgu distopyası değil, bunun ötesinde kendine ait felsefesi olan bir film.

Kaynak:bilim.org-ümit büyükyıldırım

Exit mobile version